11 Eylül 2013 Çarşamba

Habir







Ben varım.

Varlığımla hayatında yarattığım zorlukların üstesinden gelmek için de varım.

ve yine varlığımla, zorluğuna çare olmak için varım.

Karşında durup, tam da gözlerinin içine bakarak konuştuğumda da varım.

Yarı açık gözlerimle seni süzerken, düşen damlaların yalnız kalmasınlar diye de varım.

Ben dârr mağduru ruhuna serpilmiş, şeytanın da kemiğiyle dilini haddelemiş, o "biçimli" adamım.

Ben Kerem' im.

iç sesimdeki naifliği görmek icin, kanlanmış gözlerime bakman gerekir.

Cesaretle önümde durman gerekir.

Kalbinin ortasında uyuyana, teslim olup gözlerini kapatman gerekir...
-çocukken oynadığın kör oyunları gibi..-

Kendi düşünden korkmamak için, önce düşünden kovulmaman gerekir.

"Kendi düşünden ilk kovulan olmamak için, düşlerine tutun.
Düşlerin, bilinçaltının sana gönderdiği resim dosyaları.
Isminden uzak evlere gitmemek için, adının kapılarından girenlere tutun."


Bir gün çıkıp "Sus.." dedin kendi içinden bakıp kendine.

Yasların ilk hasadında sus dedin kendine.
Topladın öldürülmüş yerlerden sesini.

Hangi sessizlikle seversen sen,
Benim kulaklarim, senin seslerinle yırtılacak zaten.
Hangi yarımlığında seversen sen,
Benim bütünlerim tamamlamak için, parçalayacaklardı kendilerini.

Ben zaten nâfi, adina yakisir gibi sana dunyayi kolay eden.

Ben Kerem..
..seven

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Bağırmamayı Öğreten Mektep




Hintli bir ermiş öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. 

Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız? ” diye tekrar sormuş. 


Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış..



.."İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.” 



“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır."


"Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”



Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş:



“ Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz..

16 Ağustos 2013 Cuma

Düzen







Bilinmeyenlerini ogrendikce ne kadar da buyuk oldugunu gordum, ogrenecegim seylerin.
Sevmenin henüz oncesinde, neye karar verdigimin farkina varmamak adina mermer beyazligina cevirmistim yuzumu.

Arkamda biraktiklarim ve bildiklerimin yansimalari bir yerlerden bana bakiyor sadece.

ve ben,
yaslarımın hepsini tuttum.
Bir mum, bir lamba.
Her sey bitti...
..ve yeniden dogdu. 
Bos beyaz bir sayfa ustune, tum gercekler satir satir yaziliyor.

Simdi güneşe dönme vakti..
  


"Bir gerçek gördüğünde, onu doğrudan görüyorsan, hemen zihnin olmadan ve hafızan işe karışmadan görüyorsan, ancak o zaman bir gerçektir. Aksi taktirde bir yorum olur.
ve bütün yorumlar sahtedir, çünkü bütün yorumlar geçmişteki deneyimlerin tarafından yüklenmiştir. Sadece geçmişteki deneyimlerine uygun olan şeyleri görürsün....  Geçmişteki deneyimlerine uygun olmayan şeyleri görmezsin ve hepsi sadece geçmişteki deneyimlerin değildir. Hayat geçmişteki deneyimlerinden çok daha büyüktür. Zihin ne kadar büyük olursa olsun, varoluşun tamamına baktığında onun sadece çelimsiz bir parçasıdır-küçük bir parçası.

Bilinen çok azdır; bilinmeyen çok engin ve sonsuzdur.  Bilinmeyeni bilinen aracılığıyla öğrenmeye çalışırsan asıl meseleyi kaçırırsın. saflığı bozan budur. Bilinmeyeni içindeki bilinmeyenle öğrenmeye çalışırsan, o zaman açığa vurma hali vardır."
osho

30 Temmuz 2013 Salı

Seni Büyütmeyi Başaramayan Annen Kimdir?





Tanımıyorum.

Bilmiyorum çoçukluğunu çocuk bırakan, büyütmeyen kimdir.
Parlayan kocaman gözlerine bakmaktan korkan kimdir.
Ellerindeki bıçak yaralarının sahipleri kimdir.
Saçların neden sevilmedi çocuk?
Kimdir yüzündeki gülümseyi kimsesiz birakan?

Boyun uzarken, suya düştüğü için çeken küçük kalbin vardı. Kalbinin koyduğun kutu da bu yüzden küçücük kaldı. Bir göz bebegi kadar. Sen çocuk olduğun için gökler sana çok yakındı. Ellerini uzatıp gökten yakaladıklarınla oyun yapardın. ve kumlar biriktirip en çok da ay' la oynardın. Sen ay' lar biriktirip dolunaylarında küçüklüğünü yaşardın. Ilahi bir güç aldın dokunduğun göklerden. O gücün peşinde sen hayatı aradın. Hiç kırmadın. Tertemizliğine hiç dokundurmadın. Saklanmış küçüklüğünü, sen hiç bırakmadın.
Büyüdün ama ellerin hala ay tozları saçıyor dokunduğu yerlere. Henüz küçük zamanlarında; büyük gözlerinin içinde biriktirdiğin gülümsemelerin akıyor şimdi ellerinden. Altında yıkanan insana ellerinle kum yetiştiriyorsun hala, bastığı yerleri sağlam tutmak için..

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Yollar Seni Beklerken Kenarda Durma





Dolunay sonrası, yakamozun ısıttığı toprakların kokusu gibiyim.
Göğsümün üstünde, yükselmeden dokunulmayacak bir ağaç.
Korumalı, korunaklı, kurşun gibi..
Sert kabuğu yosun tutmuş biraz.
Ne yalan soyleyeyim, çok seversin.
Ben elimde bir elmayla, cennetten henüz düşmüş gibiyim..


26 Temmuz 2013 Cuma

Konuş








Konus;

Bazen dilemesen de.         14:22


Konusmak. Bazen bütün güzel anlamlara geliyor.
salincak gibi..
bütün bahcesi genis manalari kucaginda tasiyor.
sonra bulutlara degiyor..
anlamlari döküyor...
duruyor.
susuyor.
kulakta güzel cinliyor bu sessizlik.


ben ciplak boynunun kenarlarinda dolasan kolye gibiydim..
sesine yakin..
ve gözlerinin düsen cocuklari asildilar iplerime.
döküldüm onlarla.
toplanmak isterken kirildim.
kirilmamak istersen dagildim.
düs kurmak hep mi kan ister karsiliginda?

ben senin dudaklarinin icinden baslayan bir nehir kesfetmistim oysaki.
her gürültüsünde korkunc bir mutluluk yasadigim.
selalesinin gücünün farkinda olmayan bir nehir.

senin nehirlerin duruyor ben saymaya basliyorum.

nehir susunca ben ne yaparim biliyorsun; teslim olmuyorum.

isteyerek sen susuyorsun, öfkesi artiyor sessizligin.

sen susunca bu yasam bana karsi islenen bir cinayettir sen biliyorsun.

mirildaniyorum sarkilari ama susturuyor nehrinin sessiz gürültüsü.

ben gözlerimi kapiyorum, senin nehrinin selalesi demirdenmis gibi saplaniyor gögsüme.

dizlerimin üstüne cöküyorum. susmanin actigi cehenneme bakiyorum.

sen isini bitirene dek öfkemin gücünü sakliyorum.. sokmamak adina cehenneme.

karanlik. pis. girmemek adina olacak tüm caba gerekiyor.

icine bakiyorum cehennemin.. o da bana bakiyor...

kalbim, aklim, tüm hayat kaynaklarim parcalaniyor.

hafiza en bilindik silahlarini seciyor. ben bilmiyorum.

bitiyor.

kan icinde ellerim. dudaklarim kurumus. basimda agrisi var.

ölmüyorum.

öldürmeyi anliyorum.

ölmem artik.

öldürmeyi biliyorum.

ben zarar vermeyi ögreniyorum.

ellerim kan.

kandan harflerle konusuyorum.

nehirden kan akiyor.

artik saplanmiyor derinlerime.

hayat degildir zar atmak.

siddet yine en masumu seciyor... 14:55

24 Temmuz 2013 Çarşamba

En Son, Yaşadığın Hangi Anda ‘Hayat Güzel’ Dedin?






En son yaşadığın hangi anda "hayat güzel" dedin? Bir sokak kedisini severken, ölünden kaçtığı kaç araba vardı hiç bildin mi? Peki selam verdiğin arkadaşlarından birinin kaç kere ölümü düşündüğünü? Peki sen hiç bir bahçenin içindeki mumların sayısıyla, hayatındaki güzellikleri doğru orantıladın mı?

Yarın ne yapmak istediğinin hayalini kurup, henüz ölmeden önce karşına çıkan yarınları doldurdun mu? Hepsini geçtim, sen hiçbir ilinti kurmadığın insanların gözlerinden mutluluklar alıp şaşırdın mı kendine?

En son yaşadığın hangi anda "hayat güzel" dedin? Kocaman bir gerçek kavramı varken sen bunlardan sıyrılıp ne zaman beyaz, buyuk, yumuşak bir bulutun içine koşup koşup atladın; bir insandan bulut yaparak. Peki sen "hayat güzel" demediğin anlarda, birikmiş hesapların çok büyük olduğundan mı korkuyordun?

Artık çok anlarında "hayat güzel" derken şimdi, eski yaşanmamışlıklarından içinde kalan tüm kuşlar özgür. Hepsi uçmak için kapılarının açılmasını bekliyor. Kapılar açıldıkça o kuşların kanatlarının rüzgarları vücudundan sıyrılıp, sana sarılana karışıyor. O kuşlar ki hepsi birer altın gibiydi. Artık taşımıyorsun. Özgür ve mutlusun. Tıpkı o kuşlar gibi.

ve ben seni ilk gördüğüm günü hatırladım da, dilek bile tutamamıştım o zaman.


"Demedim... Hissettim."